- Anasayfa
- Blog Detay
“Ey benim paşalarım, beylerim, ağalarım, şu İstanbul savaşındaki silah arkadaşlarım!
“Sizi buraya, kararlaştırdığım umumi hücumda şimdiye kadar gösterdiğinizden daha büyük fedakarlık ve cesaret istemek için topladım. Adı bütün cihanda ün salmış İstanbul gibi bir şehri zaptedeceksiniz. İstanbul’un adı geçen yerlerde, o şehri zapteden kahramanlar olarak şan ve şerefle anılacaksınız! Bize daima pusular hazırlayan bu şehri zaptettikten sonra, emin yaşayabileceğiz. Kapımızı açık bırakabileceğiz!
“Kale duvarlarını toplarla o kadar hırpaladık ki, size, hücum hedefi olarak bir kale değil, bir ova gösteriyorum. Fakat, bununla beraber şehrin alınmasını pek o kadar kolay zannetmeyin! Yıkık kale duvarlarına saldıracak yiğitler büyük tehlikelerle karşılaşacaklardır.
“Maharetimiz, cesaretimiz, her şeye üstün gelecektir. Zafer rüzgarı bizden yana esecektir. Konstantiniye bizim olacaktır. Bütün yiğitliğinizi takınınız, askerlerinizi şevk ile savaşmak için coşturunuz. Onlara anlatınız ki, askerlik, harp üç şeye bağlıdır.
“Yılmamak, Namus, İtaat.
“Ne kadar yüksek bir maksada hizmet ettiğinizi göz önünde bulundurun! Hücumda, ben sizin yanınızda bulunacağım. Herkesin vazifesini nasıl yaptığını göreceğim.
“Şimdi emrediyorum: dağılınız, çadırlarınızda yemek yiyiniz, dinleniniz. Emirlerimi askerlerinize bildiriniz. Hücum boruları çalındıktan sonrası sizindir.
“Komutanlar, sizi selamlıyorum.”